bir gün bir nehir kenarında vazgeçtim bütün mahalle amcalarından

– çok sevdiğim bir amca vardı, mahallede. ölmüş…

ölüm? sıkıntı… şu duygu bi’ geçse. el ele tutuşsak, nehir kenarında yürüsek. güzel şeylerden konuşsak. her şeye gülsek. hep gülsek. neyse, bi’ şeyler söylemeli şimdi.

– neden?

bu iyi. hiç yoktan daha iyi. en azından bir giriş. hep böyle olsam.

– kalp krizi. geçen gün duydum.

duymuş. ölümü duymak. başkalarından duymak. o kadar çok seviyordun madem, niye yanında değildin ölürken. çok mu acımasızım? hep yanında olamazdı ya. hem, kalp krizi bu, anlık. adam davet edemezdi ya… yarın bir kalp krizi geçirip öleceğimden… bu acıklı günümde sizi de aramızda görmekten… neyse… adını bile bilmiyor zaten. madem o kadar çok seviyordun niye adını sormadın, değil mi ya? ölçütümüz bu mu? ad mı? adını biliyorum ve çok seviyorum. ben de ölüyorum. hep yanımda olsunlar istiyorum. gözlerinin içine içine bakarak ölmek istiyorum. sürekli bir kriz benimkisi. adımı da bilsinler istiyorum.

– duyduğum zaman duvarda bir çıkıntı olmak istedim, ya da hiçbir şey…

duvarda çıkıntı mı? ne bu şimdi? uzak bir ölümün ardından dize savurmak mı? hangi şiirden alıntı acaba? ne kadar kötüyüz. mahalleden çok sevdiğimiz amcalar ölüyor, çaydan bir yudum sigaradan bir nefes arasında çıkartıveriyoruz ölümlerini. bir de dize… o da bizim olsa bari. alıntı yapıyoruz ölünün ardından. adam öldüğüyle kalıyor. ben herhalde duvarda bir girinti olurdum. o kadar siliğim ki… bunu olmak için de birisinin ölmesini beklemezdim. hemen ve isteyerek olurdum.